Gündelik Hayat ve Dinsellik

 Gündelik Hayat ve Dinsellik

Din, tarihin en hayırlı kurumudur (C. Meriç).

İnsanoğlunun Allah’la birlikte gerçekleştirdiği tarihsel yürüyüşün adıdır (M. İkbal).

Tüm yanılsama ve çarpıtmalara rağmen insanoğlu, kâinatın ve kendisinin yaratıcısını aramaya devam ediyor. Birbirinden habersiz yaşayan en ilkel toplumlarda bile bir şekilde var olması dinin fıtri oluşunu ortaya koymaktadır. Rahmetli C. Meriç’in yazımızın başına koyduğumuz sözünde de belirttiği gibi “din tarihin en hayırlı kurumudur”. En çok hayra yol açan, zulme karşı en çok karşı koyan, mazlumun yanında olan, yardıma muhtaç insanların yardımına koşan, insanın varoluşsal arayışlarına en çok karşılık veren kurum her zaman din olmuştur.

Bu anlamda İslam dininin temel amacı, insanda Allah şuurunu uyandırmak ve Allah’ın mülkünde Allah’a rağmen bir hayatın mümkün olmayacağını bilince çıkarmaktır. M. İkbal’in yerinde tespitiyle “İslam, insanoğlunun Allah ile birlikte yaptığı yürüyüşün adıdır”

Allah (CC), içinde insanların ve diğer canlıların yaşayabileceği bir dünyanın yaratılmasını murat etmiş ve bu dünya da insanların tevhid, adalet ve özgürlük ideali içinde kardeşçe bir hayat sürmelerini istemiştir. Bunun nasıl mümkün olabileceğini ve insanca bir yaşamın temel ilkelerini görevlendirdiği peygamber ve gönderdiği kitaplarla ortaya koymuştur.

Bu çerçevede İslam’ın temel amacı; insanların dünyada kırıp dökmeden, tabiatı ve çevreyi tahrip etmeden, birbirlerinin boğazına sarılmadan, birbirine zulmetmeden, birbirleriyle hayırda yarışarak yaşayacakları bir dünya oluşturmaktır. Bu anlamda insanlardan beklenen en temel iki sorumluluk alanı; insanlar ve diğer canlıların optimal şartlarda yaşamlarını sürdürülebilmeleri için dünyayı imar etmek ve iyiliği, güzelliği ve hayrı yaymaktır. Bu çabanın nihai hedefi dünyayı bir barış adası, bir selam yurdu hatta bir cennete dönüştürmeye çalışmaktır.

Bu hedefin gerçekleşmesi için İslam öncelikle insanın bu sorumluluğu taşıyacak bir olgunlaşma ve hazırlık sürecinden geçmesini ister. İnsanın ruhsal, bedensel, duygusal ve özellikle zihinsel açıdan yeterli düzeyde gelişmesini hedefler. Zihinsel gelişim özellikle önemlidir. Zira Allah’ın yeryüzünde sürüp gitmekte olan hayata müdahale etmek amacıyla gönderdiği ilkeler bütününün doğru anlaşılması buna bağlıdır. Aksi takdirde aynı ilkeler onu doğru anlamış bir insanın elinde adalet dağıtırken başka birinin elinde bir zulüm aracına dönüşebilir.

Öncelikle İslam, insanın taassuptan uzak durmasını, dini emir ve ilkeleri fetişleştirmek yerine onlardan daha anlamlı, özgür ve adaletli bir dünyanın kurulması için istifade edilmesini ve bu amaçla alabildiğine özgürce ve hikmetle yorumlanmasını ister.

Bunun için İslam zorlaştırmak yerine kolaylaştırmayı, nefret ettirmek yerine sevdirmeyi, ince eleyip sık dokumak yerine özgürlükçü yaklaşımları, insanlara faydalı olmayı, daha iyi bir dünya için çalışmayı ve gerçek bir insan olmayı tavsiye eder. “Gerçek bir insan olmak” ise rahmetli C. Meriç’in dediği gibi “gerçek bir Müslüman olmaktır.”  

“Gerçek bir Müslüman olmak”… İyi, güzel ve doğrudan yana olmaktır. Komşusu aç iken tok yatmamaktır. Kendisi için istediğini başkası için de istemektir. Yetimin başını okşamak, yoksulu doyurmak, miskini giydirmektir. Kim olursa olsun mazlumun yanında, kimden gelirse gelsin zulmün karşısında olmaktır. Bin kere mazlum olsa bile bir kere zalim olmamaktır. Üstlendiği bir kamu görevine ceketiyle gelip ceketiyle gitmeyi göze alabilmektir. Olgunlaşmayı ve olmayı sahip olmaya tercih etmektir. Devletin işini yaparken devletin mumunu, kendi işini yaparken kendi mumunu kullanmaktır. A. Şeriati’nin tespitiyle Zer (altın, para, mülkiyet), Zor (güç ve iktidar) ve tezvire (sahte tanrılar ve sahte din) boyun eğmemektir. Tarih, toplum, doğa ve benlik zindanlarından kurtulabilmektir… İkbal’in ifadesiyle doğuda kâinatın sırrı olan aşkın diliyle, batıda hayatın kurucu unsuru olan aklın dilini buluşturabilmektir. İlmi, irfanı, vicdanı, erdemi, cesareti ve sağduyuyu bir bünyede birleştirmektir. Dost olmaktır yaşadığı toprakların kültürüne, tarihine, medeniyetine ve değerlerine…  Kısacası adam gibi adam olmaktır.

BİLSAM tarafından düzenlenen “Kültür Kuşağı Konferanslar Dizisi” projesinin bu haftaki konuğu Gazi Üniversitesi öğretim üyelerinden Yrd. Doç. Dr. Necdet SUBAŞI beydi.

Necdet Beyin konferans konusu “Gündelik Hayat ve Dinsellik” idi. Sayın Subaşı BİLSAM üyesi ve misafirlerle birçok konuda düşünce alışverişinde bulundu ve tecrübelerini aktardı. Özellikle dernek merkezinde yapılan sohbetlerde hükümetin demokratikleşme açılımı, Alevilik çalıştayları vs birçok konu tartışıldı. İl Genel Meclisinde gerçekleştirilen konferansta ise Necdet Bey özet olarak aşağıdaki tespitlerde bulundu.

“Dinler miadını tamamladı denilen bir çağda gerek Türkiye’de ve gerekse dünyada hala en önemli referans kaynağı olmaya devam ediyor. Örneğin Türkiye’de İslam gündelik hayatın en önemli gerçeği olmaya devam ediyor. Türkiye’de İslam’ı hesaba katmayan hiçbir projenin hiçbir arayışın tutması ya da neşvü nema bulması mümkün değildir. Türkiye’de her şeyi sorgulayabilirsiniz, her şeyi tartışabilirsiniz ama din bunun dışındadır. 

Gündelik hayat, bir plana dâhil olmadan içinde kendimizi bulduğumuz hayattır. İnsanlar üzerinde hâkimiyet kurmak için gündelik hayatın akışını değiştirmeniz gerekir. Bunun için de ana davranış kalıplarını, ana düşünce tarzlarını ve temel değer yargılarını değiştirmek gerekir. Bu anlamda İngiliz sömürgeciler Hindistan ve Pakistan gibi ülkelerde gündelik hayatın akışını değiştirerek işgallerini sürdürdüler. Türkiye’de de bunu yapmak için çok uğraşılmış ancak başarılı olunamamıştır. Kılık kıyafet ve alfabe değişimi ile ilgili yaşananlar bunun örneğidir.”

BİLSAM Kültür Kuşağı Konferanslar Dizisi projesinin altıncı hafta konuşmacısı Prof. Dr. Mümtaz’er Türköne’nin “Türkiye’de Sivilleşme Süreci ve Zorluklar” başlıklı konferansında buluşmak dileğiyle…