Değişen Dünya ve Değişen Dengeler

 

Değişen Dünya ve Değişen Dengeler

Değişmeyen tek şey, değişimdir. Bir nehirde iki kez yıkanamazsınız, bunu yapmaya kalktığınızda ne o nehir eski nehirdir, ne de siz eski sizsinizdir”. MÖ.550 yıllarında Anadolu’da yaşayan Heraklit’e ait bu söz, dünyamızda ve evrende yaşanan değişimi en iyi anlatan sözlerden biri olsa gerektir.

Yaşadığımız dünya bilinen son beş altı bin yıllık süre içinde önemli dönüşüm ve değişimlere sahne oldu. Dünya tarım ve sanayi döneminden sonra şimdilerde bilgi çağını yaşayan bir sürece girdi. Binlerce yıldır birkaç imparatorluk halinde yaşayan dünya şimdilerde yüzlerce devletin var olduğu bir uluslar arası sistem haline dönüştü.

Son yıllarda bilgi ve iletişim teknolojileri ile ulaşım imkânlarına bağlı olarak değişimin hızı daha da arttı. Hatta son elli yılda yaşanan değişimin son beş bin yılda yaşanandan daha fazla olduğu iddia edilir hale geldi. Bu kadar hızlı değişen dönüşen bir dünyayı tanımak, analiz etmek, gerekli çıkarımları yapmak da dinamik bir zihinsel yapıyı zorunlu kılmaktadır. Değerli araştırmacı ve şimdilerde dış işleri bakanı A. Davutoğlu önemli eseri “Stratejik Derinlik” adlı çalışmasında bu hususta aşağıdaki tespitte bulunur.

“Dinamik bir süreçten geçen bir toplumun bireyi olarak o toplumla ilgili stratejik analizler yapmak, hızla akan ve debisi yüksek bir nehrin içinde seyrederken o nehrin yatağı, akış hızı, akış istikameti ve başka nehirlerle olan ilişkisi konusunda fikir yürütmeye benzer. Hem incelediğiniz nehrin içinde siz de akmaktasınızdır; hem de bu akışın özelliklerini anlamak ve bu özelliklere göre nehrin bütünü hakkında bir tasvir, açıklama, anlamlandırma ve yönlendirme çerçevesi oluşturma sorumluluğu taşımaktasınızdır. Nehrin dışına çıkarak baktığınızda sizinle birlikte akan zerreciklerin ruhuna ve kaderine yabancılaşarak ahlakî kayıtsızlık içindeki sıradan bir gözlemci durumuna düşersiniz; nehrin akıntısına kendinizi bırakarak sürüklendiğinizde de hem var olan gerçekliği hakkıyla anlayamaz hem de bu gerçeklikle ilgili kendi iradenizi oluşturarak tarihe ağırlık koyamazsınız. Sosyal bilim metodolojisinde bu ikilem bir araştırmacının “kendi test tüpü içinde yaşaması” şeklinde tasvir edilir”.

BİLSAM tarafından düzenlenen “Kültür Kuşağı Konferanslar Dizisi” projesinin bu haftaki konuğu Galatasaray Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Başkanı ve Star Gazetesi Dış Politika yazarı Prof. Dr. Beril Dedeoğlu idi. Uluslararası İlişkiler konusunun ülkemizdeki en önemli uzmanlarından biri olan Dedeoğlu “Değişen Dünya ve Değişen Dengeler” başlıklı konferansında özet olarak aşağıdaki görüşleri dile getirdi.

“Değişim yeni bir şey değil, tarih boyunca var olan bir olgudur. Şimdilerde yaşanan değişimin farkı, çok hızlı olmasıdır. Küreselleşme denen bir gerçeklikle karşı karşıyayız. İletişim ve ulaşım imkânları, bilgi ve sermaye açısından sınırları ortadan kaldırdı. Ancak aynı serbesti insanların dolaşımı açısından henüz sağlanamadı. Kürselleşme olumluluklar yanında olumsuzluklar da getirdi. Silah, uyuşturucu, kadın ticareti ve kara para aklama vb hastalıklar da küresel boyut kazandı.

Son yıllarda dünyanın siyasi ve ekonomik dengesi Avrasya’ya doğru kaymaya başladı. Bunu gören bazı batılı güçler, bu bölgelerde stratejik ortak arayışlarını hızlandırdı. Coğrafi konumu ve çevresiyle olan kültürel bağları sebebiyle Türkiye bu amaçla en çok aranan ülkelerden biri haline geldi ve bölgesel bir güç olarak ağırlığını artırdı.   

Bununla birlikte bundan sonra Türkiye, bölgedeki ve dünyadaki ağırlığını arttırmaya devam etmek istiyorsa mutlaka iç sorunlarını çözmelidir. Kendi içinde sorunlarını çözememiş bir ülkenin başkalarına diyecek bir sözü olamaz. Oldukça başarılı bir dış politika izleyen Sayın Davutoğlu’nun sanırım en çok sıkıntı çektiği konu; dış dünyaya önerdiği yaklaşımların kendi ülkesinde karşılığının olmamasıdır”.

Yeni dönem dış politika ile eskisi arasındaki fark nedir sorusuna: “Eskiden bana dış politika konusunda bir şeyler yaz deseler (demezlerdi ya) ne yazacağımı bilemezdim. Ama şimdi haftada 4-5 yazı yazıyorum yine de yetişemiyorum” karşılığını verdi. 

Eksen kaymasıyla ilgili bir soruya, bu konu çok tartışılmıştır, ancak olan şudur: Eskiden Türkiye doğuyu ve komşularını görmezden gelir sadece batıya bakardı, şimdi her iki tarafa da bakıyor, hepsi bu.

AB Türkiye ilişkileriyle ilgili bir soruya ise “AB aslında Türkiye’yi pek kabul etmek istemiyor. Fakat diğer taraftan Türkiye’yi kaybetmek de istemiyorlar. Almak istemediklerini hemen söyleyebilirler, fakat AB’ye alınmaması durumunda Türkiye’nin topyekûn batıdan kopacağı endişesi taşıyorlar” şeklinde cevap verdi.

Kıbrıs ve Ermeni sorunlarına da değinen Dedeoğlu “Kıbrıs ve Ermeni sorunları Türkiye’nin değişmeyen iki sorunudur. Her ikisi de olması gerekenden ve kendi boyutlarından çok öte anlamlar yüklenmiş durumdadır. Zira birincisi AB ile ikincisi ise ABD ile ilişkilerde belirleyici özelliğe sahiptir” dedi.

Sayın Dedeoğlu’nun gerek konferans ortamında verdiği bilgiler gerek BİLSAM Gençlik PlatFormuyla gerçekleştirdiği söyleşi ve gerekse BİLSAM üyeleriyle gerçekleştirilen kahvaltı programında tartışılan konular sanırım bütün katılımcılar açısından oldukça zihin açıcı oldu.

 On üç haftalık konferanslar dizimizin dördüncüsü olan eğitimci yazar Saliha Erdim’in, “Aile İçi İletişim ve Çocuk Eğitimi” başlıklı konferansında buluşmak dileğiyle…