Aydın Sorumluluğu Üzerine

 

Aydın Sorumluluğu Üzerine

İlim, müminin yitik malıdır, onu nerede bulursa alsın (Hz. Muhammed).

Dini, dili, ırkı ne olursa olsun iyiler iyidir (H. Bektaşi Veli).

Rivayet edilir ki, büyük romancımız Kemal Tahir, bir gece sabaha karşı 04.00 sularında eşi Semiha Hanımı uyandırmış, Semiha Hanım da telaş ve korkuyla “Ne oldu Kemal?” diye ayaklanınca Kemal Tahir, ‘Hanım’ demiş, ‘Ne olacak bu memleketin hali?’

Semiha Hanım ‘Hay Allah!, bu soru bu saatte mi sorulur? Bunun için mi uyandırdın beni? deyince, Kemal Tahir, ‘Hanım’ der, ‘Memleketin halini düşünmenin günü ve saatimi olur’. Sanırım bu anekdot entelektüel sorumluluğun ne olduğu hakkında bizler için önemli ipuçları içermektedir. Aynı ipuçlarını Filistin davasının büyük savunucusu ve “bilge şahin” lakaplı, Edward Said’in ölümünün ardından bir muarızı tarafından yazılan aşağıdaki paragrafta da görmek mümkündür. 

Said, 1983’de Lübnan’da deniz piyadelerini havaya uçurmadı, Filistin intifadasını ateşlemedi ya da Vehhabi misyonerleri imanı zayıf Batılılar üzerine göndermedi. Şüphesiz Dünya Ticaret Merkezine doğru bir uçak sürmüş de değil. Ama O, yaptıklarıyla Amerika’nın entelektüel radarlarını bozdu. O’nun Oryantalizm’i bir tabur Usame Bin Ladin’den daha çok cihad yapmıştır(Zev Chafest, Newyork Daily News)”

“BİLSAM Kültür Kuşağı Konferanslar Dizisi” Projesinin bu haftaki konuğu Türkiye’nin önemli entelektüellerinden yazar Ömer Laçiner’di. Türkiye’de aydın ve entelektüel kavramlarını en çok hak eden, fikir namusuna en çok sahip çıkan, ülkenin geçirdiği bütün sıkıntılı süreçlerde omurgalı bir duruş sergileyen insanlarımızdan biridir Ömer Laçiner.

Ömer Laçiner “Türkiye ve Dünya Gerçekleri Karşısında Aydın Sorumluluğu” başlıklı konferansına “aydın” kavramının ortaya çıkış sürecini ve semantik açıdan geçirdiği evreleri açıklayarak başladı.

Laçiner, Aydın kavramının modernitenin ortaya çıkışı ve yayılmaya başlamasıyla birlikte başta Osmanlı ve Rusya’da olmak üzere dünyanın birçok bölgesinde yaşanan şaşkınlık sonucu “Ne oluyoruz? Bütün geleneklerimiz modernite karşısında tuz buz olurken seyirci mi kalacağız? Nerede bu ülkenin okumuş yazmışları? Nerede aydınlarımız? Nerede entelektüellerimiz? sorularının sorulmaya başlamasıyla ortaya çıktığını ifade etti. Laçiner’e göre bu çağrılar sonucu birçok bölgede kendini aydın gören ve sorumluluk hisseden birçok insan hareke geçti, moderniteye karşı tavırlar geliştirilmeye çalışıldı ancak bunda başarılı olunamadı.

Günümüzde de birçok sorunun yaşandığı, bu sorunlara karşı duyarsız kalınmaması gerektiğini ifade eden Laçiner, aydınlarla ilgili temel sorunlardan birinin her aydının belli sorunlara karşı duyarlılık gösterirken diğer sorunlara karşı suskun kalmasıdır. Aslında böyle davrananlara aydın denilemeyeceğini ifade eden Laçiner, başörtüsü yasağına karşı çıktığı için sol kesimden birçok kişi tarafından eleştirildiğini ve “onlar iktidarı ele geçirdiklerinde başına gelecekleri görürsün” şeklinde uyarılar aldığını, buna karşı ise “onlar şimdi mazlum oldukları için onların yanındayım, gün gelir zalim olurlarsa tereddüdünüz olmasın o zaman karşılarında olacağım” şeklinde cevap verdiğini belirtti. 

Kendine aydın denilen birçok insan kim iktidara gelirse ona yandaş oluyor” bunu nasıl karşılıyorsunuz? sorusuna Rus devrimci Lenin’in iktidara geldiklerinde arkadaşlarına hitaben “Arkadaşlar biz artık iktidardayız. Bu, artık bütün alçakların da bizimle beraber olacağı anlamına geliyor” sözleriyle cevap verdi.  

Konferans öncesi BİLSAM’da gençlerle bir söyleşi gerçekleştiren Laçiner, Türkiye’de yaşanan darbe süreçleri, gençlik hareketleri, subaylık yaptığı, hapis yattığı ve yurt dışına gitmek zorunda kaldığı dönemlerle ilgili ilginç anekdotlar aktardı. Ayrıca konferans sonrası bir grup BİLSAM üyesi ve misafirle gerçekleştirilen toplantıda Türkiye’deki sol hareketler değerlendirildi. 

Sosyalizmin en önemli iki öncülünün anti-militer ve anti-faşizm tavır olduğunu ileri süren Laçiner; sosyalizmin her şeyi devletleştirmeyi öngördüğü şeklindeki bir yaklaşımın yanlış olduğunu, bunu öngören uygulamaların sosyalizmin yanlış anlaşılmasından kaynaklandığını, asıl olması gerekenin özgür vatandaşların iradi birlikteliği olduğunu ileri sürdü.

“Türkiye’de ve dünyada insanları ve dünyayı kurtarma iddiasıyla yola çıkan birçok ideolojinin, dini düşüncenin ya da organizasyonun zaman içinde bir araç olmaktan çıkıp bir amaca dönüştüğü gözlemine katılıyor musunuz?” sorusuna evet cevabı veren Laçiner: “Eskiden bana niçin mücadele ediyorsun diye sorsalar, bir fikrin (sosyalizm) hâkim olması için derdim ama şimdi aynı soru sorulsa adalet, eşitlik, insan onuru gibi değerlerin hâkim olması için mücadele ediyorum” derim yanıtı doğrusu benim açımdan oldukça anlamlı bir tespitti. Zira gerek ülkemizde gerekse İslam dünyasında insan, din, toplum, devlet vb olgular arasındaki araç amaç ilişkisi açısından ciddi kafa karışıklıklarının yaşandığı bir dönemden geçiyoruz.

Bir arkadaşımızın “Bir sosyalist olarak seni mücadeleye sevk eden, ısrarla bu mücadeleyi sürdürmene sebep olan temel motivasyon unsuru nedir” sorusunu “Bir gün toprağı kazarken bir solucanla karşılaştım, solucana baktım ve kendi kendime şöyle dedim. Bak Ömer bu solucan da bir varlık sen de bir varlıksın ama o basit bir solucanken sen birçok yetenekle donatılmış bir insansın, o zaman senin bir farkın olmalı, insana yaraşan bir hayatın olmalı dedim ve mücadele benim için bir yaşam biçimi oldu” şeklinde cevaplayan Laçiner bir aydının temel sorumluluğunun statükoya, militer güçlere ve iktidar sahiplerine karşı muhalif bir duruş sergilemek ve her durumda halkın, mağdurun, ezilen insanların yanında olmak olduğunu ifade etti.

Farklı dünya görüşlerine sahip olsak da Ömer Laçiner gibi onurlu bir duruşa sahip bir entelektüelimizle insanımızın, ülkemizin ve dünyanın sorunlarını konuşmak, tartışmak, fikir teatisinde bulunmak sanırım hem kendisi hem de Malatya’dan katılımcılar için ufuk açıcı ve zenginleştirici oldu.