Dünya'nın döndüğünü ilk keşfeden bilim insanı Galileo, 1610'da "Dünya dönüyor" tezini ileri sürdüğünde bir anda kendini engizisyon mahkemesinin karşısında bulur.
Sürecin ölümle sonuçlanacağını gören Galileo, iddiasından vazgeçer. Çünkü evrenin sonsuz olduğunu iddia ettiği için engizisyon mahkemesi tarafından 1600 yılında Roma'da diri diri yakılarak idam edilen meslektaşı Bruno'nun hatırası henüz çok tazedir.
Rivayet edilir ki, Galileo'dan bu geri adımı beklemeyen öğrencileri çok üzülürler ve az sonra hocaları yanlarından geçerken onun da duyacağı bir tonda; "Kahramanı olmayan toplumlara ne yazık" diyerek sataşırlar.
Bunun üzerine Galileo hafifçe başını çevirir ve "Asıl, kahramanlara ihtiyaç duyan toplumlara ne yazık" der ve yoluna devam eder.
Bazı toplumlar kural, kurum ve sistemden çok kişilere güvenirler. İyi işleyen bir sistem kurmak yerine kurtarıcı bulmaya odaklanırlar.
Bu gibi toplumlar sürekli vasi ve kurtarıcılara ihtiyaç duyar, kolay inisiyatif almaz, eleştiriden hoşlanmaz, muhalefeti ise ihanetle eş tutarlar.
Oysa Allah Teala insanları, biri birinin kulu, kölesi, şahı, sultanı, ağası, paşası, efendisi, başbuğu, reisi olsun diye değil, herkesi eşit ve özgür yaratmıştır.
Kurtarıcı bekleme eğilimine sahip toplumlarda sık sık dini ve siyasi alanlarda kurtarıcılar zuhur eder ve toplumun bu özelliğinden faydalanarak kendilerine devasa iktidarlar inşa ederler.
Bu kişiler, zamanla daha da ileri giderek toplumun kaderini kendi kaderleriyle özdeşleştirirler, zira ülkeyi mülkleri, halkı ise tebaaları olarak görmeye başlarlar.
Sözgelimi;
Hitler, "Ben düşersem Almanya yok olur" demişti. Oysa ondan sonra Almanya yok olmadı, tam tersine, ülkeyi felakete sürükleyen Hitler'den kurtulduktan sonra ekonomik deve dönüştü.
Stalin, "Ben gidersem kapitalistler sizi kedi yavrusu gibi boğar" demişti. Oysa asıl Stalin öldükten sonra Rusya zulümden kurtuldu ve kısa sürede süper güç oldu.
Trump, "Ben gidersem piyasalar çöker ve ekmeğe muhtaç hale gelirsiniz" demişti. Oysa öyle olmadı, tam tersine, Amerika pandemi boyunca halkına en çok yardım yapan ülkelerden biri oldu.
İsmet İnönü, CHP'nin genel başkanlık seçiminde, "Eğer bana karşı B. Ecevit'e oy verirseniz Ankara'nın başkent olması bile tehlikeye girer" demişti, oysa öyle olmadı, Ankara hala başkent. Tam tersine İnönü'den sonra CHP, Bülent Ecevit'le birlikte tek başına iktidar oldu.
Yine, mevcut iktidar partisinden eski bir belediye başkanı, "Bu belediyeyi kaybedersek, Mekke'yi kaybederiz, Medine'yi kaybederiz, İslam'ı kaybederiz" demişti. Tabii sonra belediyeyi kaybettiler, fakat ne Mekke'ye ne Medine'ye ne de İslam'a bir şey olmadı çok şükür.
Kısacası; dini, dili, ırkı ne olursa olsun süreyle ve hukukla sınırlandırılamayan bütün kişi ya da iktidarlar sonunda kendilerini kurtarıcı olarak görmeye ve vazgeçilmez sanmaya başlarlar ve genellikle de ülkelerine pahalıya mal olurlar. Bunun tek bir istisnası yok gibidir…
Üstelik çoğu zaman kurtarıcı bulmak kolay, fakat kurtarıcıdan kurtulmak o kadar kolay değildir, hatta Hitler ve Stalin örneklerinde olduğu gibi çoğu zaman felaketle sonuçlanır.
Bu yüzden coğrafya insanı olarak ne yapıp edip iktidara taşıdığımız insanları süre ve hukukla sınırlamanın bir yolunu bulmalıyız.
Kendimiz için değilse bile bunu çocuklarımız için yapmalıyız.
Çünkü kurtarıcılara ihtiyaç duyan kişi ve toplumlar asla reşit, özgür ve bağımsız olamazlar ve asla huzur, barış ve refaha erişemezler.
Selam ve muhabbetle…
Bu makalenin orijinali INDEPENDENT Türkçe sitesinde yayınlanmıştır. Orijinal makaleye buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz.
Tüm Hakları Prof.Dr.İbrahim GEZER | Kişisel WEB Sitesi sitesine aittir. Lütfen kaynak göstermeden kullanmayınız. Bu içerik 21.09.2022 22:04:00 tarihinden itibaren 636 defa okunmuştur.