Nasıl Bir Öğretmen ?

 

Nasıl Bir Öğretmen…

Öğretmen, bir eğitim projesinin en önemli ve en temel unsurudur. Başarı da başarısızlıkta en temelde öğretmenlik yaklaşımına ve öğretmene atfedilen değere bağlıdır.  Günümüzde çocuğun yetiştirilmesinde etki sahibi olma açısından devlet ve okul ailenin çok önüne geçmiş durumdadır.

Geçmişte çocukların sosyalleşmesinde ve hayata hazırlanmalarında çok daha etkili olan aile, şimdilerde küçülmüş, edilgen bir konuma sürüklenmiş ve çekirdek aile Formatıyla bu etkinliğini önemli oranda kaybetmiştir. Oysa devletin ve okulun evrimi bunun tam tersi bir seyir izlemiştir.

Bugün devlet ve okul aileye nispetle çocuklar üzerinde çok daha belirleyicidir. Bu anlamda eğitimle ilgili sorunlarda öncelikle devleti ve yetkilileri sorumlu tutmak ve işin çoğunu devletten ve okuldan beklemek halkımızın en doğal hakkıdır. Merhum N. Topçunun ifadesiyle ruhumuzdaki evrim bakımından hepimiz, ailelerimizin değil, devletin çocuklarıyız.

Yukarıdaki yaklaşımı ve günümüzde olabildiğince uzayan eğitim ve okul süreçlerini dikkate aldığımızda bir çocuğun yetiştirilmesinde okulun ve öğretmenin rolü ve önemi çok daha iyi anlaşılacaktır. Öğretmenin ve öğretmenliğin bu kadar önemli ve belirleyici olması,  nasıl bir öğretmen sorusunun daha çok sorulur olmasını sağlamıştır.

Bizim ülkemizde, eğitimin temel amacı, maalesef uzun yıllardır sadece iyi vatandaş, uysal yurttaş ve meslek adamı yetiştirmeye ayarlanmıştır. Bu sistemde, düşünen, araştıran, sorgulayan, keşif ya da icat yönü gelişmiş insanlar yetiştirmek oldukça zordur. Zira böyle bir eğitim anlayışında, zihnin, duyguların ve tüm insani potansiyelin gelişimini esas alan eğitim değil, vatandaşlığın gereklerini ve bir mesleğin kurallarını aktarmayı esas alan öğretim (talim) söz konusudur.

Böyle bir eğitim anlayışı, kişilik sahibi, üretken, hayal kuran, ufuklara yelken açan ve araştırıcı insan tipini değil, edilgen, sadece talimatlara uyan, ellerini ve bedenini iyi kullansa da aklını ve iradesini aynı etkinlikte kullanamayan tek boyutlu insan tipi yetiştirir. Böyle bir insanın, hız, elastikiyet ve inisiyatif kullanmanın esas olduğu bir çağa uyum sağlaması mümkün değildir. Bu yaklaşım bir ülkeye yapılacak en büyük kötülüktür. Zira bu, ülkenin geleceğine ipotek koymaktır.

Ülke olarak, geleceğin dünyasında, etkin bir şekilde var olmanın ve diğer ülkelerle rekabet edebilmenin yolu, ülkenin çocuk ve gençlerine iyi bir eğitim ve öğretim vermekten geçer. Verilecek eğitim ve öğretimin kalitesini belirleyecek en önemli etken ise hiç şüphesiz ki, bu çocukları ve gençleri yetiştirecek öğretmenler ile bu öğretmenleri yetiştirecek öğretim üyelerinin ne ölçüde bu görevi yerine getirecek niteliklere sahip olduklarına bağlı olacaktır.

Bu anlamda, Nasıl bir öğretmen? sorusuna aşağıdaki cevaplar verilebilir.

Öğrencilerine sorumluluk bilinci ve düzenli çalışma alışkanlığı kazandıran, bilginin önemini kavratan,  sağlıklı hobiler edinmelerine yardımcı olan, onlara özgür düşünme yollarını, dayanışmayı, biz bilincini ve hoşgörüyü öğreten, milli ve manevi dinamiklerimizle onları tahkim eden ve en önemlisi sağlıklı bir kişilik inşa etmelerine yardımcı olan bir öğretmen…

En azından kendi işine yarayacak kadar felsefeye bulaşmış, sınıfta bir filozof gibi davranan, dersi felsefi bir sempozyuma dönüştüren, tarih, matematik, sosyal bilgiler vs hangi dersin öğretmeni olursa olsun, bu dersin aracılığıyla, düşünmeyi, sorgulamayı, neden sonuç ilişkileri arasında muhakeme yapabilmeyi öğrencilerine öğreten ve onların üretkenliğini geliştiren bir öğretmen…

“İki günü birbirine denk geçen ziyandadır” şeklindeki peygamber sözünde en kâmil manasını bulan ya da “Doğmakla meşgul olmayan, ölmekle meşguldür (Cervantes)” özdeyişiyle farklı bir şekilde ifade edilen sürekli gelişim bilincine sahip biri olarak, sürekli kendini yenileyen, okuttuğundan çok okuyan, öğrettiğinden çok öğrenen bir öğretmen…

Derse hazırlıklı giren, derse başlamadan önce dersin anlam ve öneminden bahsederek ve bu dersi bilmelerinin onlara neler kazandıracağını ifade ederek onların dikkatini çeken ve ders boyunca bu dikkati canlı tutmayı başaran bir öğretmen…

Konusuna hâkim, sağlam bir bilgi birikimine ve entelektüel alt yapıya sahip, evrensel düşünceye ve demokratik değerlere açık, hoşgörülü, farklılıklara karşı saygılı, rasyonel düşünen, içinde yaşadığı topluma ve toplumsal kültürün gelişmesine katkı sağlamaya çalışan bir öğretmen…

Öğrencilerine, bilgiden çok bilgiye giden yolları; ne düşüneceklerinden çok, nasıl düşüneceklerini; nasıl cevap vereceklerinden çok, nasıl soru soracaklarını” öğreten, öğrenme isteklerini güdüleyen, onların öğretimin sorusu olan “nasıl”dan daha çok, eğitimin sorusu olan “niçin” üzerine yoğunlaşmalarını sağlayan ve onlara kişi ve olaylardan çok olgulardan bahseden bir öğretmen...

Eğitim aşkı, ülke sevgisi ve ideallerinin etkisiyle, bıkmadan usanmadan, yağmur çamur, dere tepe demeden, okul okul, köy köy ülkeyi dolaşmayı göze alabilen, imkânsızlıklar karşısında pes etmeyen ve elinde, eski bir samanlığın okula; sağa sola serpilmiş tahta parçalarının kara tahtaya, kireç taşlarının tebeşire dönüştüğü, ülkemizin meçhul öğretmeni, gizli kahramanı ve sağlıklı bir eğitim sisteminin olmazsa olmaz öğretmen tipi; idealist bir öğretmen...

Bilgi ve hikmet ile öğrencisinin zekâsını işleyen, sevgi ile kalbini dolduran, aşk ile ruhunu olduran, sabır ile iradesini güçlendiren, nezaketiyle ahlakını güzelleştiren, güzel davranış ve örnekliğiyle kişiliğini inşa eden ruh yüksekliğine ve büyük ideallere sahip bir öğretmen...

Ülkemizin, insanımızın ya da eğitim sistemimizin bulunduğu mevcut durumda “Acaba benim sorumluluğum nedir?” sorusunu kendine soran ve “Öğretmenler! Bu millet sizden fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller bekler” (M. K. Atatürk) sözünde anlamını bulan toplumsal sorumluluğunun farkında olan bir öğretmen...

Sınıfındaki tüm öğrencileri fizyolojik ve psikolojik açıdan tanıyan, onların baskın öğrenme yöntemlerini belirleyen ve “başarısız öğrenci yoktur, başarısız öğretmen vardır” anlayışını şiar edinerek, sınıfındaki tüm öğrencilerle eşit ve adil bir şekilde ilgilenen bir öğretmen...

Sınıfına zorunluluk gereği değil, öğrencilerine bir şeyler katma şevk ve heyecanıyla giren; mutluluğu para, pul, dünya malı, sicil notu ya da şöhrette değil, “öğrencilerinin sevgi dolu gözlerle kendine bakışında” bulan bir öğretmen...

İşte bu öğretmen, belki rahat ve mutlu değil, ancak kesinlikle anlamlı, saygın ve onurludur. “Malınızdan mülkünüzden vermek gerçekten vermek değildir. Gerçekten vermek kendinizden vermektir” demektedir Lübnanlı düşünür H. Cibran. İşte bunu gerçekleştirendir bu öğretmen... Yorulsa da, tükense de, bir mum gibi erise de kendinden vermeye, etrafını aydınlatmaya devam eder bu öğretmen... Hem de bir karşılık beklemeksizin… Bir vadideki mersin ağacının kokusunu havaya yayması gibi...

İşte! Böyle öğretmenler yetiştirmek, dünyanın servetine de mal olsa bundan geri durulmamalıdır. Zira ülkemizin geleceği önemli oranda bu öğretmenlerin varlığına ve etkinliğine bağlı olacaktır. Fakat açıktır ki böyle öğretmenler ancak, güçlü ve tutarlı bir felsefeye dayanan bir eğitim sistemi, aynı felsefeden beslenen idealist öğretim üyeleri ve tüm bunların gerçekleşmesini teşvik edecek bir toplumsal kültürle mümkün olacaktır. 

Tüm olumsuzluklara rağmen ülkemizde binlercesinin var olduğuna inandığım ve bu toprakların en önemli dinamiklerinden biri olarak gördüğüm idealist öğretmenlerimizin içinde bulunduğu sorunları çözmek, onların daha çok çocuğa, daha çok okula ulaşmalarını sağlamak ve böyle öğretmenlerin sayısını arttırmak bu ülkede iktidar erkini elinde tutanların, milli eğitimin ve üniversitelerin önündeki en önemli görev olmalıdır.